27 Nisan 2014 Pazar

Geçmişin Bilinmeyen Tarafı - 2.Bölüm - "Geçmişe Yolculuk"

                Ofis, kalabalık olduğu halde daha önce hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Müdür Gürbüz’ ün anlattıkları takılmış teyp kaseti gibi kafalarında hiç durmadan dönüp duruyordu. Müdür daha ne kadar beklemesi gerektiğine karar verememişti. Böyle bir şeyi sindirmek kimse için kolay olamazdı. Konuşup konuşmamaya karar veremediği için bir sağa, bir sola bakıyor, eşinin ona hediye ettiği kırmızı kravatıyla oynuyordu. Daha fazla vakit kaybedemeyeceklerini düşündüğü anda dönüp grubun yanına ilerledi.
“ Aklınızda çok fazla soru olduğunu biliyorum. Evet ama aradığınız bütün cevapları gideceğiniz yerde bulabileceksiniz.”
“Gittiğimiz yerde mi? Burası neresi acaba?” diye sordu Ezgi sesindeki merakı bastıramadan.
“Gize, Mısır”

23 Nisan 2014 Çarşamba

Geçmişin Bilinmeyen Tarafı - 1.Bölüm " Başlangıç "

                                                                                                                                                             

                                                                                                                           M.Ö 2550
Gökyüzünden bulutları çekip alabilecek bu büyük, uzun ve konik şeklindeki yapıyı görmek her zaman Prensesin hoşuna giderdi.Böylesine büyük taşların bu kadar güzel, düzgün yerleştirilmesi, gökyüzündeki sarı yuvarlaktan aldığı ışığı yansıtması, kocaman gemileriyle gelen tanrıların gemilerini bu koniğin üstüne yerleştirmesi nefes kesici bir olaydı.Güneş tanrısı bu yapıya “Peearmceeamet” diyordu.Tanrıların dili onlar için çok zor bir dildi.Bu dili konuşabilen sadece birkaç yaşlı reisleri vardı ve onlar ellerinden geldiğince çeviri yapıyorlardı.Bu yüzden halkın çoğunluğu kolay olması açısından konik yapıya “Piramit” diyordu.İçine girebilen çok az insan vardı.Tanrılar insanların girmesine belirli aralıklarla izin veriyorlardı.Güneş tanrısı insanlara köle gibi davranıp, her fırsatta hata yapanları cezalandırmayı çok seviyordu.O gün Prenses çok büyük bir hata yapmıştı.Tanrıların şehirde gezen muhafızlarından birine çarpmıştı.Bu tanrıların yasa kitabında yapılabilecek en kötü yanlışlarından biriydi ve cezası ani bir ölümdü.Her ne kadar Prenses de olsa yasalardan kaçış yoktu.Prenses yaptığı hatanın farkındaydı.Yine de gereksiz yere öldürüleceğini düşünüyordu.O hiçbir zaman bu tanrılara inanmamıştı.Onların koydukları yasaları hiçbir zaman tanımamıştı fakat yapacak bir şeyi de yoktu.

Cenk YILDIZ Maceraları - Havalananında Bomba

Bu her ne kadar bilim kurgu olmasa da yine de okunmaya değer olacağını düşünüyorum.

1
                İlkbaharın hafif serinliği saçlarını bir deniz edasıyla dalgalandırıyordu.Güneşin yakıcı ışınları yine İzmir’i vurmaktaydı.İnsanların ne giyeceklerini bilemediği bu güzel ayda Komiser Cenk YILDIZ üzerine deri bir ceket giymişti.Sivil olmanın en güzel yanlarından birinin belki de bu olduğunu düşünmesi beklenilecek bir şeydi.Komiser olduğu ilk günden beri o ceket onun uğurlu eşyası haline dönüşmüştü.
                Güvercin kadar beyaz bir arabanın köşeden dönüp hızlıca üstlerine gelmesi havaalanına giren herkesi korkutmuştu.Belli ki gelen kişi geç kalmış ve uçağını kaçırmak üzereydi.Arabanın uzaktan gelişini gören birkaç kişi çok sinirlenmiş, böyle insanlara ehliyet verilmemesi gerektiğini yüksek sesle söylemişlerdi.Önyargı ile ne olduğunu anlamadan konuşan insanların bilmediği çok önemli bir şey vardı.Arabanın şoförü belki de onların hayatını kurtaracaktı.

Cenk YILDIZ Maceraları - Savunmasız Dünya

                Yaktığı puronun dumanıyla dolmuş odasında düşüncelere dalmış, savaşın gidişatının ne durumda olduğunu merak ederken Tuğgeneral Cenk Yıldız kapının çalındığını ancak 5 saniye sonra farkedebildi.Girin komutunu verdiğinde içeriye giren bu genç delikanlının burada ne işi olabileceğini, neden bu kadar aceleci göründüğünü düşünmeden edemedi.Bu genç, asker selamını verdikten sonra hemen konuya girdi ve çok aceleci ve hızlı konuştuğu için söylediklerini anlamakta Tuğgeneral Cenk zorluk çekiyordu.
-Tuğgeneralim, Genelkurmay başkanımız sizi ivedi ile toplantı odasını çağırıyor.
-Dur asker sakin ol, önce bir nefes al.Neymiş bu kadar önemli olan durum?
-Bilmiyorum Tuğgeneralim fakat sizi hemen getirmem emredildi.
-Tamamdır asker.Hadi gidelim bakalım.